Görüntüleme Sayısı (Stats)

5 Mayıs 2009 Salı

KİTAP HAKKINDA: J.C. SCOTT- TAHAKKÜM VE DİRENİŞ SANATLARI (Book Review: J.C.Scott- Domination and the Arts of Resistance : hidden transcripts)


Yazar bu eserinde hakimin tabi olana uyguladığı tahakküm biçimlerini incelemiş ve denetim ve gözetim yöntemlerindeki tarihsel gelişmeleri çarpıcı bir biçimde ele almıştır. Bu tarihsel gelişme içerisinde tahakkümün modern biçimlerinin feodal olanına oranla hem daha ince hem de daha komplike olduğunu saptamıştır. Burada incelikle kastedilen ise tahakkümün insanı yalnızca fiziksel olarak ezen değil aynı zamanda ruhsal açıdan da çökerten bir yönünün olduğudur. Artık iktidarın kurduğu denetim mekanizması öyle bir seviyeye gelmiştir ki toplumu denetleyenler bile iktidarın kurumsal denetim mekanizması tarafından denetlenir hale gelmiştir.



Scott toplumsal ilişkileri alt sınıf-üst sınıf (tabi-hakim) olmak üzere ikili bir ayrıma tabi tuttuktan sonra tabi olanların hakimlerin niyetlerini ve olası tehditleri sezmek için hürmet ve rıza maskesi taktıkları tespitini yapar. Bunun karşısında ise hakim olanın tabi olanlar gözündeki karizmasının çizilmemesini sağlamak için üstünlük ve hakimiyet gösterisinde bulunması gerektiğini tespit eder. Bu karşılıklı rol kesme işinden kısa vadede karlı çıkanın ise alt sınıf olduğunu belirtir. Ayrıca yazar tabiiyet ile tahakküm arasındaki iki çarpıcı farkı da belirtir “ilahi bir kral, bir tanrı gibi, savaşçı bir kral cesur bir general gibi davranmak zorundadır; bir cumhuriyetin seçilmiş cumhurbaşkanı yurttaşlara ve onların düşüncelerine saygı gösterir gibi görünmek durumundadır; bir hakim yasaya saygılı görünmelidir.”

Yukarıda da belirttiğim gibi toplumsal ilişkiler yumağı içinde herkes karşılıklı olarak maskeler takmaktadır. Scott bu ilişkiyi tanımlamak için kamusal senaryo terimini yeğlemiştir. Bu senaryo çerçevesinde hakimin baskısının sertliği oranında alttakilerin taktığı maske de kalındır. Buradan çıkan sonuç hakim olanının sahneyi hiçbir zaman tamamıyla denetleyemeyeceği ama normal olarak onun isteklerinin hüküm sürdüğüdür.
Öte yandan tabi olanın hakim karşısındaki söylemi kamusal senaryo iken “sahne arkasında” iktidardın gözlerinden uzak olan, halkın bir nevi göreli özerklik alanı olarak tabir edilebilecek gizli senaryo da mevcuttur. Bu alanların sınırlarını belirlemek için iki toplumsal sınıf arasında devamlı süregelen bir çatışma vardır ve gizli senaryo muhalif seslerin, isyanın bir anlamda yatağıdır.

Scott’a göre “kamusal senaryo kabaca hakim elitlerin kendilerini görünmek istedikleri gibi gösteren oto-portreleridir.” Bu senaryo hakimiyeti pekiştirmek, kötü yanlarını örtebilmek için kullanılan bir kılıf gibidir.Tabilerin inandırıcılık gösterisine ihtiyacı olduğu kadar tahakküm edenlerin de inandırıcılık gösterisine ihtiyacı vardır. Burada iki sınıf arasındaki iktidar eşitsizliğinin büyüklüğü ve keyfiliği oranında kamusal senaryonun basmakalıp olduğu söylenebilir. Ayrıca bu ilişki şekli tabi olanların maske takmaları gerekliliğini doğurur. İktidarın denetim ve gözetiminden kurtulunduğu anda maske düşer ve gizli senaryo ortaya çıkar. Öte yandan kamusal senaryo ile gizli senaryo arasındaki diyalektik ilişki olduğunu ve gizli senaryoyu ortaya çıkaran şeyin bizzat tahakküm pratiği olduğunu söyler. Burada tahakkümün karşısına denk düşen direniş odakları da kendi içlerinde bir iktidar ve çıkar alanları olarak belirtilebilir. Ayrıca tahakküm ilişkilerinde karşılık vermenin sistematik bir biçimde engellenmesi ve sıkı bir şekilde denetlenmesi gizli senaryonun içeriği hakkında fikir sahibi olabilmek için elzemdir.

Scott hakim sınıf ile tabi sınıf arasındaki her türlü ilişkide, her türlü tutum ve davranışta-kodlamada tabiiyet/hakimiyet çerçevesi içerisinde ele alınabileceğini söyler. Bunu da sen-siz bayım-evlat gibi söylemsel düzeyde incelemeler yaparak kanıtlamaya çalışır.

Scott analizinde tahakküm ilişkileri içerisindeki güçlü kişisel hakimiyet unsurlarına vurgu yapmaktadır. Bu yaptığının Foucault’un modern iktidar analizindeki bilimsel bilginin ve tekniğin iktidarın kullanımında bir uygulama aracından farklı olduğunu kendi de belirtir. Hem Foucault hem de Scott’a göre tahakküm ilişkileri en etkili atomize olmuş bir toplumda olacaktır ve direnişte en az atomize bireylerin bulunduğu toplumda vücut bulabilecektir. Scott’a göre tahakküm biçimleri dayak, taciz, hakaret ve aşağılama gibi unsurları da içerir ve ilkel bir şekilde dışa vurulur ve insan onuruna yöneliktir. Ayrıca hakim sınıf kimi zaman gerçekleri gizlemek zorunda da kalabilir. Sözgelimi idam için en ağır ceza gibi bir söz öbeğini kullanarak faaliyetini “yumuşatır.” Zaten hakim olanın söylem üzerindeki tekeli sonsuzdur ve bu sayede tahakküme karşı oluşacak direnişin bir kısmı bertaraf edilmek istenmektedir. Yine kamusal senaryonun kendisi hakim gruplar arasında bir “işbirliği” görüntüsü yaratırken tabi olanlar da ise “rıza” unsurunun baskın görüntüsü seçilebilir. Bu da maskelemenin bir başka biçimidir. Aynı zamanda geçit resimleri, açılış törenleri hakim durumdakilere kendi isteklerini istedikleri şekilde yansıtabilmeleri açısından çok önemli fırsatlar sunar. Bu durum ise tabi olanların üstlerinin güçlü olmasına inanmaları ve bu izlenim sayesinde hakim olanların dayatmalarının başarılı olmasına yardımcı olacaktır ve bunun da hakim olanın fiili iktidarına katkıda bulunacağı aşikardır. Öte yandan bu durumda hakim sınıf kalabalıkları bir araya getirerek büyük bir riski de almaktadır. Sonuçta bireysel olarak gizli senaryolarının fiiliyata geçirme cesareti bulamayan insanlar kalabalık olmanın verdiği şevkle adeta patlamaya hazır bir volkan gibi, “iktidarın karşısında kendini ilan etmenin coşkusu” ile patlayabilirler.
Scott bu analizinde kamusal ve gizli senaryo kavramlarını yanlış bilinç ve hegemonya gibi yanlış ve sorunlu olarak kullanılan kavramlara eleştirel bir yaklaşım olarak geliştirmiştir. Bunu yaparken amacı “var olan iktidar ilişkilerini doğallaştırmak” değildir. Tam tersine buzdağının görünen yüzeyinin altında yatabilecek şeylere dikkat etmektir. Bunun yolu olarak ise öz çıkarları doğrultusunda hareket eden sınıfların senaryolarının incelenmesi yolunu seçmiştir.

Scott yanlış bilinç hakkında biri kalın öteki ince olmak üzere iki versiyon tespit etmiş ve bunlardan ilkinin rızanın varlığını iddia ettiğini ötekinin ise teslimiyet saptamasında bulunduğunu belirlemiştir. Ayrıca Gaventa’nın hem kalın hem de ince olan ve iktidar ilişkilerinin üçüncü düzeyi olarak gördüğü yanlış bilinç teorisinden de bahseder.

Scott’a göre atomize edilen kişiler ve onların sıkı denetim altında tutulması sayesinde gizli senaryoların üretilebileceği toplumsal ortamların kaldırılabilir ve tahakküm ilişkileri sağlamlaştırılabilir. Şüphesiz ki bu tabi durumda olanların devrimci düşüncelerini uygun ortamlarda dile getirmelerini engelleyemeyecektir. Elitlerin bu tür söylem ve eylemlerin yapılabileceği mekanları yok edebilme çabaları ve tabi grupların bu mekanları koruma konusundaki isteklilikleri bu mekanların ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Bu mekanlar görece özerklikleri sayesinde yalnızca teorilerin geliştirildiği yerler olmaktan ziyade aynı zamanda direnişin toplumsallaşması sürecinde izlenebilecek olan yol haritasının çıkartıldıkları alanlar olarak formüle edilebilir. Sonuçta tabi olan gizli senaryo oluşturma olanağına sahip olduğu sürece gizlice de olsa direniş biçimleri devam edecektir. Buna karşılık hakim grubun direniş hareketlerine karşı boş durmadıkları, gizli senaryo oluşturulabilecek mekanları yok etmeye çalışmak, özerk iletişim araçlarını ortadan kaldırmak, tabileri sıkı sıkıya denetlemek, tehlikeli olabilecek toplumsal mekanlara ajanlarını sızdırmak gibi yöntemleri kullandıkları da bir gerçektir. Ayrıca en çok kullandıkları ve tarih boyunca birçok örneği görülen şiddet eylemleri hakim sınıfların var olma sebeplerinden birisidir. Yine tarihin bize gösterdiği tabi durumdakilerin her ne olursa olsun direnişten asla vazgeçmedikleridir. Unutulmaması gereken diğer bir nokta ise tabi grubun üyelerini baştan çıkarmak-direnişten vazgeçirmek için kullanılan bireysel terfi stratejilerinin baştan çıkartıcılığının etkinliğidir.

Gizli senaryonun geliştirildiği toplumsal mekanları inceleyen Scott bunun toplumsal bir ürün olduğu ve dolayısıyla tabi olanlar arasındaki iktidar ilişkilerinin bir sonucu olduğu noktasına vurgu yapar. İkinci olarak gizli senaryonun aynen halk kültürü gibi saf düşünce olarak bir gerçekliği yoktur ve ancak fiiliyata geçirildiği zaman-ölçüde vardır. Son olarak gizli senaryoların geliştirildiği mekanlar bizzat direniş sonucu iktidardan elde edilmiş kazanımlar olduklarından savunulmaktadırlar. Balzac’ın “işte bu nedenle meyhaneler halkın parlamentosudur.” sözü sanırım bu analizin varmak istediği noktayı özetleyen bir belirtidir. Zaten Avrupa kültüründe bu tarz mekanların yıkıcı işlev gördüğü gerçeği bizim kültürümüz için de kanımca geçerlidir. Bu konuda P. Stallybrass ve A. White’ın “politik mücadelenin tarihi büyük ölçüde önemli toplantı mekanlarını ve söylem alanlarını denetlemeye yönelik girişimlerin tarihi olmuştur.” sözü bu doğrultuda Scott’un savlarını kanıtlar niteliktedir. Gizli senaryo hakkında diğer bir önemli tespit yalnızca fiziksel mekan gerekliliği değil aynı zamanda onları yaratacak aktörlerin etkinliğidir.Weber buna “parya entelijansiyası” dediği göz önünde bulundurulursa Scott’un analizi daha doğru bir çerçeve içinde değerlendirilebilir.

Scott bu toplumsal ilişkilerdeki ayrışmanın iki ayrı kültür yratan bir yönü olduğunu tespit etmiştir. Bu kültürlerin birbirinden kopuk ve görece özerk olduğunu da eklemiştir. Bu kültürel farklılaşma ile atbaşı giden yalıtılma ve tabi olanlar arasındaki karşılıklı bağımlılık sonucu güçlü bir “biz ve onlar” ayrımına dayalı ayrı bir altkültür oluşumu mümkündür. Bu oluşum sonucu gizli senaryonun hiçbir zaman ayrı bir dil haline gelmez. Gizli senaryonun hakim değerler ile sürekli etkileşimi bunların karşılıklı olarak anlaşılabilir kalmalarını sağlar.

Son olarak Scott belli başlı bazı kılık değiştirme biçimlerinden bahsetmektedir.Bu stratejiler tabi grupların kamusal senaryoya direnişlerini şekil değiştirmiş olarak sokabilmelerinin yoludur. Bunlar başlıca anonimlik, örtmece, homurdanmadır.Kılık değiştirmenin gelişkin biçimleri olarak ise sözlü kültür, halk masalları, simgesel tersine çevirme ritüelleri sayılabilir.

Scott eserinin sonlarında sosyal bilim yazınına yeni bir kavram kazandırır: altpolitika. Buna göre tabi grupların gündelik olarak verdikleri ihtiyatlı mücadele bilinçli bir seçimle görünmezdir ve bu güç dengesinin farkındalıktan doğan taktiksel bir seçimdir. Scott altpolitikanın genelde incelemelerin konu edindiği olağan-gözle görülür politik eylemlerin kültürel ve yapısal temellerini sağladığını ileri sürer. Ayrıca gizli senaryonun pratik direnişin bir ikamesi olarak değil onun bir koşulu olarak görülmesi gerektiği fikrinin daha gerçekçi olduğunu öne sürer. Öte yandan tahakküm ilişkileri içerisinde hakim grubun gücüne ve potansiyeline ve saldırganlık stratejilerine göre tabi grubun “gerilla savaşı” yöntemlerini kullandığını da söyler. “Altpolitika gayrı resmi liderliğin ve elit olmayanların, sohbetin ve sözlü söylemin ve gizli direnişin alanıdır. Mantığı geçtiği yerde pek az iz bırakmaktır.”