Karar vermenin
bilgeliği
Bir Çin halk hikayesi olan ve Taoizmin kurucusu Lao Tzu'ya atfedilen bu öykü, gerek Türkçe gerekse İngilizce olarak pek çok platformda farklı kişiler tarafından paylaşılmıştır. Bu tarz hikayeler zamanla klişe hale gelse de ve hatta kendini köylülerin yerine koyan bazı okuyucularda ihtiyarın ağzına kürekle vurma hissi oluştursa da bu durum, insanların bundan hiçbir şey öğrenemeyeceği anlamına gelmemelidir. Özel bir istek üzere burada paylaşıyorum. İyi okumalar ve aydınlanmalar!
***
**
*
Öykümüz ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer.
Köyde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir..Ama kral bile onu
kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki. Kral at için
ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya
yanaşmamış.
"Bu at, bir at değil benim için.
Bir dost. İnsan dostunu satar mı"
dermiş hep.
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış. "Seni ihtiyar bunak. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.
Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var,
ne de atın" demişler.
İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. Sadece 'At kayıp'
deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.
Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz
bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse
bilemez."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış,
dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp
getirmiş.
Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.
"Babalık" demişler. "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir
talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün
var."
"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. Sadece
atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne
getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci
kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu
herif sahiden gerzek" diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu
attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman
yatakta kalacakmış.Köylüler gene gelmişler ihtiyara.
"Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek
oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.
Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.
İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap
vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi
sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar
halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç
hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir
ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler,
ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem
sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini
ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.
"Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık,
ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler.
Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer."
"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. Oysa ne
olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda,
sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık
olduğunu sadece tanrı biliyor."
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış, etrafına anlattığında:
"Acele karar vermeyin. O zaman sizin
de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük
bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar
vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir.
Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı
ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl
insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme
halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz
yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir
yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken,
başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve
daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta
olduğunu görürsünüz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder