Görüntüleme Sayısı (Stats)

5 Mayıs 2009 Salı

TÜRKİYE'DE YÖNETSEL DENETİM (Administrative Control in Turkiye)


Devletin işlevlerinin artması ve hesap verme sorumluluğu gibi kavramların kökleşmeye başlamasıyla birlikte kamuda denetim işinin kapsamı gelişmiştir. Bunun sonucunda denetim işini görecek olan personelin bilgi ve yetenekleri ön plana çıkmış ve bu göreve talip olacak kişilerde bazı özellikler aranmaya başlanmıştır. Bu görevin niteliklerini karşılayacak kişilerin yetiştirilmesi amacıyla üniversitelerimizde başta siyasal bilgiler fakültesi olmak üzere pek çok fakülte açılmıştır. Bu fakültelerden mezun olan öğrencilerin sayısının fazla olması sonucu kamu kurumlarına denetim memuru alımında çeşitli sınavlar uygulanmakta ve adaylar mülakatlara tabi tutulmaktadır.

ERDEM: NEDİR NE DEĞİLDİR (Virtue:What is it, What it is not)


Erdem kelimesi Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde şöyle tanımlanmaktadır: Ahlakın övdüğü iyilikçilik, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı, fazilet. Felsefi açıdan ise insanın ruhsal olgunluğu olarak tanımlanmaktadır. Şemsettin Sami’nin Kamus-u Türkî’si erdemin Osmanlıca karşılığı olan faziletin anlamlarını şöyle sıralar: değer, kader, meziyet, hüner, marifet, ilim, irfan, iyi ahlak, ahlaki hassa, iffet, ismet, namus. Bu ve bunun gibi birçok sözlükte erdeme çeşitli anlamlar yüklenmektedir. Peki, ahlakın övdüğü erdemin ölçüsü nedir?

TÜRKİYE’DE KIZ ÇOCUKLARININ EĞİTİMİ SORUNSALI (Education Problem of Female Children in Turkiye)

1-GİRİŞ

Türkiye Cumhuriyeti’ne Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan tek miras borçlar değildi. Borçlardan daha önemli olan ve günümüze kadar yok edilemeyen sorun toplumsal yapıydı. Bu yapı yüzyıllardır süregelen bir “İslam” toplumunun, aydınlanmadan uzak bırakılmış, şeyhlik-ağalık düzenine boyun eğdirilmiş, horlanmış ve sömürülmüş Anadolu insanının önündeki en büyük engeldi. Bu karanlık karşısında yakılan cumhuriyet meşalesi tüm toplumsal yapıyı kökten değiştirmek, Anadolu insanına hak ettikleri yaşam standartlarını sunmak ve kadınlarımızın toplumda hak ettikleri seviyeye ulaşmalarını sağlamak gibi ulvi bir amaçla birçok inkılâbı da beraberinde getirdi. Bu devrimler sonucu önemli kazanımlar edinen Türk kadını yavaş yavaş toplum hayatındaki yerini almaya başladıysa da Atatürk’ün vefatından sonra yeni düzenden hoşlanmayan çevreler dört koldan faaliyete geçtiler ve kadınlarıın önüne birçok engel çıkararak aydınlanma çabalarına ket vurmayı başardılar. Bugün kadınları hala ikinci sınıf vatandaş olarak gören, kadının yerinin evi (veya kocasının dizinin dibi) olduğunu savunan insanlar varsa bizim bu durumdan önemli dersler çıkarmamız gerektiğini düşünerek çalışma konumu kız çocuklarının eğitimi olarak belirledim. Özellikle ülkemizin doğu kesiminde önemli bir problem olan kız çocuklarının eğitimi temellerini ta Osmanlı zamanında bulabileceğimiz bir anlayışın ürünüdür ve kanımızca bir toplumun gelişmişlik seviyesi ile yakından ilgilidir.

KİTAP HAKKINDA: J.C. SCOTT- TAHAKKÜM VE DİRENİŞ SANATLARI (Book Review: J.C.Scott- Domination and the Arts of Resistance : hidden transcripts)


Yazar bu eserinde hakimin tabi olana uyguladığı tahakküm biçimlerini incelemiş ve denetim ve gözetim yöntemlerindeki tarihsel gelişmeleri çarpıcı bir biçimde ele almıştır. Bu tarihsel gelişme içerisinde tahakkümün modern biçimlerinin feodal olanına oranla hem daha ince hem de daha komplike olduğunu saptamıştır. Burada incelikle kastedilen ise tahakkümün insanı yalnızca fiziksel olarak ezen değil aynı zamanda ruhsal açıdan da çökerten bir yönünün olduğudur. Artık iktidarın kurduğu denetim mekanizması öyle bir seviyeye gelmiştir ki toplumu denetleyenler bile iktidarın kurumsal denetim mekanizması tarafından denetlenir hale gelmiştir.

MİLLİ BİTKİ FINDIK ve FİSKOBİRLİK (Hazelnut as a National Plant and Farmer's Union )

1-FINDIK

a)Genel Bilgiler

Fındık ülkemizin geleneksel ihraç ürünleri arasında önemli yer tutmaktadır. Ordu Ticaret Borsası verilerine göre ülkemiz yıllık ortalama 600.000 ton üretim ile dünya üretiminin ortalama % 75'ini ve dünya ticaretinin ise % 70'ini sağlamaktadır. Bu yönü itibariyle ülkemizdeki üretim miktarı dünya piyasalarını belirleyici özellikte bulunmaktadır. Dünyada fındık üretim ve ihracatının %75 gibi önemli bir kısmını elinde bulunduran Türkiye’nin 2005 yılında fındık ihracatından elde ettiği döviz iki milyar dolara ulaşmaktadır. Ordu Ziraat Odası Başkanı Onur Şahin “Fındık Karadeniz’in petrolüdür” diyerek Türkiye’nin petrolden kazandığının iki katını tek kuruş ithal girdisi olmadan fındıktan kazandığı noktasına parmak basıyor.
Dünya fındık üretiminde liderliği elinde bulunduran Türkiye dışında 15 ülke daha fındık üretmektedir. Bu ülkeler üretim miktarlarına göre sırasıyla İtalya, ABD, İspanya, Çin, İran, Yunanistan, Fransa, Rusya, Azerbaycan, Kırgızistan, Beyaz Rusya, Portekiz, Tacikistan, Gürcistan ve Moldova’dır. Türkiye’den sonra en çok fındık üreten İtalya’nın üretiminin dünya üretimindeki oranı %16.7dir. Burada bakınca üretimde Türkiye’nin açıkça tekel durumda olduğu bir ürün olan fındığın önemi daha iyi anlaşılabilmektedir.

THE SO-CALLED ARMENIAN GENOCIDE (sözde Ermeni soykırımı)


This study is based on an article of Professor Justin McCarthy, a famous American history proffessor. It is unjustified to label as “genocide”, the events that took place within the Ottoman State of 1915, which caused great loss of life for both the Turkish and Armenian communities and resulted with the forced relocation of the majority of the Armenian people to other provinces of the Empire.

What must be considered at first is a few simple questions, "Did the Ottoman Government carry out a plan to exterminate the Armenians?" "Was there an Armenia?" Was there a region within the Ottoman Empire where Armenians were a compact majority that might rightfully demand their own state?

DEBATES ON DEMOCRATIC DEFICIT: WHATS AT STAKE? (AB ve demokrasi boşluğu)


Government of the people, by the people, for the people.
A. Lincoln

As a multi-layered regulatory polity the European Union has been the centre of discussions about whether it should shift through more democratic system of governance or keep its current regulatory nature. While the debate continues, I would argue that the EU should be considered as unique experience evolving in a way that would maintain and improve its influence on the global political arena. To do this, it should keep its current formation of decision-making and act like a regulatory agent.

DEALING WITH EXTERNALITIES: THE COASE THEOREM (Dışsallıklar ve Coase Teorisi)


1-INTRODUCTION

Since Adam Smith, we assume that rational individuals try to maximize their utilities or benefits in a competitive market and by this markets ends in an equilibrium point or Pareto optimum on which it is impossible to rearrange resources and make everyone better off. So in order to reach full efficiency we need an organized and perfectly competitive market and optimum prices.
As we all know real world is not perfect and in economics, factors called externalities causes imperfectness of markets. We can also name this as “market failure.” Basically actions of economic parties affecting other actors or society and imposing a cost on them are called negative externality. The unwanted cost that they generate is where problems arise. “The crucial feature of externalities is that there are goods people care about that are not sold on markets...It is the lack of markets for externalities that causes problems”(Varian,H.R.2006) They make our economic models imperfect because it is almost impossible to take every aspect of every economic actor into account. Thus negative externalities always considered as an excuse for government intervention to the markets. Government intervention brings about public solutions such as Pigouvian Tax, Subsidizing, Quotas, and Regulations and so on. Besides we can assert different ways of private solution to externality problems such as; internalizing the externalities, compensation by common-law or assigning property rights. The Coase Theorem, as a bargaining game model, is a response to centralized solutions. In our case here we will discuss the effectiveness of the Coase Theorem as a way of achieving efficient pollution abatement.